Edirne Basket » ROPÖRTAJLAR Trakya ve Edirne'nin İlk ve Tek Basketbol Haber Sitesi Mon, 09 May 2016 19:24:52 +0000 tr-TR hourly 1 http://wordpress.org/?v=3.4.1 Taraftarın “Cesur Yüreği” Konuştu /taraftarin-cesur-yuregi-konustu/ /taraftarin-cesur-yuregi-konustu/#comments Thu, 03 Apr 2014 19:19:20 +0000 Levent /?p=27051 Devamını Oku »]]>

Christos Tapoutos ile başladığımız röportajlara kaptan Reha Öz ile devam ediyoruz. Bugün aynı zamanda Reha’nın doğum günü. Taraftarın “Cesur Yüreği”ne Levent Takan sordu, Reha Öz yanıtladı.

Bilmek istediğiniz her şey aşağıda

Sevgili Reha, bize biraz kendini tanıtır mısın? Basketbola nasıl başladın? Buraya gelene kadar basketbol kariyerin nasıl gelişti?

R Ö: Basketbola beden eğitimi öğretmeninim vasıtasıyla başladım. İlkokul beşteydim. Boyum diğerlerinden biraz daha uzun olduğu için herhalde beden eğitimi öğretmeni beni okul takımına aldı. O ana kadar basketbolla hiçbir ilgim yoktu. Okul takımındaki antrenörümüz de Bursa MAKO Spor’da oynayan bir ağabeydi. Onun herhalde ilgisin çektim. Oynayabileceğimi düşündü ve gel seni MAKO’ya götüreyim dedi. Basketbola böyle başladım. 11 yaşındaydım, Bursa MAKO’da lisansım çıktı. 2 sene Bursa MAKO yıldız takımında oynadım. Oradan, antrenörüm Cem Çağal ile birlikte Fenerbahçe’ye transfer oldum. Bu tabii benim için tarif edilemez bir duyguydu.  İlk yıl Fenerbahçe genç takımında oynadım ve ikinci sene A-takımına çıktım. 1994-2000 yılları arasında Fenerbahçe genç ve A-takımlarında oynadım. Sonra sırasıyla İTÜ, Erdemir, kısa bir süre Beşiktaş, sezon başladıktan sonra Beşiktaş’tan tekrar İTÜ. Sezon sonu Mersin’e transfer oldum ve Mersin BŞB’de 3 sezon oynadım. 2 sene Aliağa. Sonra sezon başı Karşıyaka ve bir keç maç sonra Olin Edirne’ye transfer oldum. 2 sene Olin Edirne, sonra 1 yıl Antalya ve bu sezon tekrar buradayım.

Burada, bir sezonluk aradan sonra üçüncü sezonun. Olin Edirne’yi organizasyon, kulüp olarak nasıl buluyorsun? Burada olmaktan memnun musun? 

R Ö: Üçüncü senem olduğuna göre tahmin edersin ki çok memnunum.  Hem taraftar, hem kulüp, hem şehir olarak burada bulunmaktan inanılmaz derecede memnunum. Oynadığım kulüplerle kıyaslamak istemem, hepsinin yeri farklı ama bu zamanlarımda Olin Edirne’nin, Edirne halkının  bana sahip çıkması, tabii ki yerleri apayrı.  Burada olmak ve oynamak benim için çok büyük bir şans, zevk ve şeref.

Sana kaptan olarak soruyorum, Takımda durum nasıl? Sıkıntılı bir sezon geçirme sizi gerdi mi? Oyuncular arasındaki ilişki, yabancı oyuncularla yerli oyuncular arasındaki ilişki, koçla oyuncular arası ilişki ne düzeyde?

R Ö: Ben basketbol yaşantımın büyük çoğunluğunda bu seviyelerde oynadım.  Tabii ki bu şartlarda olmak, bu yerde olmak herkeste büyük bir stres yaratıyor. Düşecek miyiz, düştük mü? Kalacak mıyız, kaldık mı? Kazanacak mıyız?… Ne kadar stres yapmıyoruz desek te, bütün oyuncularda, her antrenör de, her yönetici de setres yapar. Ama bu konuda ben biraz tecrübeliyim, çünkü dediğim gibi basketbol yaşantımın büyük bir çoğunluğu böyle takımlarda geçti. Hep son anda kurtulduk, mesela geçen sene Antalya’da düştük.  Ama yine de stres yaratıyor. Maç kazanmayla doğru orantılı. Maç kazandıkça stresin daha azalıyor, daha rahat oynamaya başlıyorsun.  Ama dediğim gibi ister istemez stres yaratıyor.

Oyuncular arasında muazzam bir ilişki var. Yabancı oyuncularımızı ben yabancı oyuncu olarak görmüyorum. Zaten hepsi daha önce Türkiye’de oynamış, Türkiye’yi bilen tecrübeli oyuncular.  Christos zaten yabancı değil, sen de biliyorsun bizden biri o. Yabancı gözüyle bakmıyorum ona. Çok karakterli, çok düzgün,  çok iyi bir insan. Darius ve Torin’de, Amerikalı ama, onlar Amerikalı değil sanki. Dediğim gibi daha önce burada oynadıkları için buranın ortamını biliyorlar, buraya alışmışlar, buranın yaşam şartlarını tanıyorlar. Yabancılardan yana şanslıyız. Bu yıl bu noktada olmamız yabancılarımızın bu kadar iyi olmasından kaynaklanıyor diyebilirim.  Aramızda bir kopukluk yok. Kazanmak istediğimizde hep bir aradayız.  Kopukluk yaşamıyoruz aramızda. Bu zor zamanlarda , az önce söylediğim gibi bu seviyelerde oynadığın zaman stres olur,  kopmalar olur. Ama biz de hiç öyle kopmalar olmuyor. Hepsi karakterli oyuncular ve bir arada durup kazanmak istiyoruz. Elbette kaybediyoruz . bazen kazanabileceğimiz maçları da kaybettik şansızlık sonucu. Ama önemli noktalarda o noktalarda kopmayıp bir arada kalabilmek. Biz de bunu başarıyoruz.

Cem ağabeye gelince, elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyor.Takımda neleri yapabiliriz, elinden geldiğince bunları gözlemleyip  bunları yapmaya çalışıyor.

Taraftarlar ve maç atmosferleri üzerine söyleyeceklerin var mı? Edirne’de 3 maç kazandınız? Sizi seyirci atmosferi mi etkiliyor? 

R Ö: Yok ya. Ben şansızlık diyeyim kısaca. Seyircinin kötü etkilemesi diye bir şey yok.  Kötü oynadığımız zaman aradan birkaç çatlak ses çıkıyor ama bu da olacak. Herkesin desteklemesini bekleyemezsiniz, arada köstekleyen de olacak. Bu her zaman böyledir. Ama büyük çoğunluk destekliyor. Ben Edirne’de herkesi tanıyorum, üçüncü yılım burada. Yolda herkesle selamlaşıp konuşuyoruz. Sorunlarımızı anlatıyoruz, onlardan isteklerimizi iletiyoruz. Taraftar bizi kötü etkiliyor, o yüzden Edirne’de kötü oynuyoruz diye bir şey yok. İlk sene burada 19 galibiyet aldığımızda büyük çoğunluğu Edirne’de kazanılan maçlardı. Burada stres oluyoruz, kaybediyoruz diye bir şey yok. Şansızlık bu.

Buradaki taraftarlar muazzam. Bizi hiç yalnız bırakmıyorlar. Biz bir aile gibiyiz. Herkes birbirini tanıyor. Herşeyi paylaşıyoruz adeta. Kötü oynadığımız maçlar oluyor. Oyuncu olarak, kötü oynadığımız maçlarda bile destek oluyorlarsa bir sonraki maçta kötü oynamamak için elinden geleni yapıyorsun. Çünkü insanların senden beklentileri var. İyi niyetli insanlar, kötü oynamana rağmen sana destek vermeye çalışıyorlar. Böyle şeyleri gördüğün zaman  bir dahaki maça daha konsantre olmaya çalışıyorsun, çükü bu kadar insan sana güveniyor, onların yüzünü karar çıkarmayayım diyorsun.  Dediğim gibi Olin Edirne’nin muazzam bir taraftarı var.

Ligin bitimine 6 hafta kaldı ve bu altı haftada zorlu rakiplerle maçlar var. 8 galibiyet oldu ve alttaki iki takımla da ikişer fark var. Bu 6 maçlık süreçte senin düşüncelerin ne, takım nasıl bir performans sergiler?

R Ö: Dediğim gibi her maça aynı konsantrasyonla çıkıyoruz. Kazanmak için çıkıyoruz açıkçası. Bu hafta oynayacağımız Tofaş maçı çok önemli. Sonra oynayacağımız Türk Telekom maçı çok önemli. İlk yarı kazandığımız maçlar ve yine kazanabiliriz. Hedefimiz mümkün olduğu kadar maç kazanıp yerimize bakmak. Alttakileri durumu da bizi ilgilendiriyor ama biz onların durumuna bakmayıp bizim maçlarımızı kazanıp kendimizi garantiye almamız lazım. O onu yenmiş bu bunu yenmiş deyip ligde kalmaktansa kazanabildiğimiz kadar maç kazanıp ligde kalmak bence daha doğru olur.

Boş zamanlarında neler yapıyorsun? Bu sezon burada yalnızsın? Aileni getirmedin. Bunun özel bir nedeni var mı?

R Ö: Ailemi getirmememin özel bir nedeni yok. Kızım Eda doğduğunda bir karar almıştık.  Okul zamanı gelene kadar hep beraber nereye gideceksek gideriz, ama okul zamanı gelince, benim durumum bir yıl orada, bir yıl burada, nerede olacağım belli olmadığı için çocuğun bir sene o okulda, bir sene bu okulda olmaması için böyle düşündük. Eşim de bu sene öğretmen olarak çalışmaya başlayınca kızımla birlikte aynı okulda olacaklar diye böyle bir karar aldık. Biraz da mecburiyetten böyle oldu.

Boş zamanlarımda da takım arkadaşlarımla vakit geçirmeye çalışıyorum. Zaten burası küçük bir yer. Sinemaya gidiyoruz, çay kahve içmeye gidiyoruz.

Sezon sonunda önümüzdeki sezon için hedeflerin ne? Oynamak istiyor musun ? Burada kalmayı istiyor musun?

R Ö: Tabii ki de burada kalmayı istiyorum. Bu saatten sonra Olin Edirne’de oynayabildiğim kadar, açıkçası onlar beni istediği sürece burada kalmayı istiyorum.  Artık git dedikleri zaman giderim diye düşünüyorum.  Yakında 36 olacağım ama oynamak istiyorum ve oynayabildiğim yere kadar da oynayacağım. Vücudum izin verdiği sürece oynayacağım. Ondan sonrasını da zaman gösterecek.

Video olarak izlemek için:

]]>
/taraftarin-cesur-yuregi-konustu/feed/ 0
Tapoutos: Edirne’de Mutluyum ve Kalmak İsterim /tapoutos-edirnede-mutluyum-ve-kalmak-isterim/ /tapoutos-edirnede-mutluyum-ve-kalmak-isterim/#comments Thu, 27 Mar 2014 15:07:20 +0000 Levent /?p=26882 Devamını Oku »]]>

Olin Edirne’nin sevilen oyuncusu, Mustafa Kemal Atatürk’ün hemşerisi, Selanikli Christos Tapoutos ile hem Edirnesbasket.com hem de kulübün resmi internet sitesi için bir söyleşi yaptık.

Christos Tapoutos iki sezondur Olin Edirne’de oynuyor ve bizden biri. Geçtiğimiz sezona göre bu sezonu daha başarılı geçiriyor. İstatistikleri geçtiğimiz sezona göre daha iyi. Edirne için neler düşünüyor? Burada devam etmeyi istiyor mu? Bunları sorduk. Ayrıca, ortalıkta dolaşan; oyuncular arasında ikilik var, bir birlerini sevmiyorlar, ilişkileri kötü. Hocayla anlaşamıyorlar dedikodularını da onun ağzından öğrenmek istedik. Güzel bir sohbet oldu.  Sevgili Faik Can tercümeleri yaptı. Ayrıca Erhan Kılıç çekimde yardım etti. Her ikisine ve vakit ayırdığı, sorularımıza açık açık yanıtlar verdiği için sevgili Hristo’ya teşekkür ediyorum.

Bu söyleşilerimize  önümüzdeki günlerde önce kaptan Reha Öz, ardından da BBL’nin asist lideri barış Güney ile devam edeceğiz.

Levent Takan

 

* Christos Tapoutos kimdir? Basketbol macerası nasıl başladı? Buraya gelene kadar neler yaptı?

CT: Basketbola 6 yaşında başladım. İyi bir basketbolcu olacağıma inanıyordum, bunu hissediyordum. Çalıştım ve başardım ve bugünlere geldim. Alt yapıdan sonra 16 yaşında profesyonel oldum. 18 yaşında çok bir sezon geçirdim ve ardından AEK Atina’ya transfer oldum ve 6 yıl orada oynadım. ( Önce 3 yıl. Ardından Iraklis ve Panionios takımları. Sonra yine 3yıl AEK) AEK, Olympiacos ve Panathinaikos gibi çok büyük bir kulüp. AEK’dan sonra ARIS Selanik’e gittim ama orada çok kötü bir sezon geçirdim. Ardından PAOK. Sonra Yunanistan’da işler istediğim gibi gitmedi ve yurtdışına CEZ Nymburg takımına gittim ve şimdi de Olin Edirne’deyim.

*Ailede başka basketbolcu var mı?

CT: Profesyonel olarak yok. Babam ve kardeşim amatör olarak oynadılar.

* Burada ikinci sezonun. Olin Edirne’yi organizasyon olarak nasıl görüyorsun ? Burada olmaktan  memnun musun?

CT: Burada çalışanların ve insanların  çok profesyonel ve fedakar olduklarını düşünüyorum. Edirne’yi seviyorum ve bu takımda olmaktan mutluyum. Yunanistan’a ve evime çok yakın olması dolayısıyla adaptasyon sorunu yaşamadım. Bu yüzden de şartlar müsait olursa yine burada kalmak isterim.

* Takımda hava nasıl? Takım arkadaşlarıyla ilişkin ne düzeyde? Bir sorun yaşıyor musun ? Cem hoca hakkında düşüncelerin nedir ?

CT:  Takımda hava çok iyi. Arkadaşlarımla da aram iyi. Bir aile gibiyiz. Ayrıca koçla da aram çok iyi. Koç bize bir oyuncu olarak değil daha çok arkadaş olarak yaklaşıyor. Bu yüzden de aram iyi.  Başarımızın sırrı da burada zaten. Hem takım içinde arkadaşlık iyi hem koçun bize yaklaşımı çok iyi. Takımdaki en önemli şey bu.

* Taraftarla ve maç atmosferi hakkında düşüncelerin nedir ? Bir de 7 galibiyetin sadece ikisini Edirne’de aldınız? Taraftarın atmosferi sizi olumsuz mu etkiliyor?

CT: Taraftarımızın desteğinden gayet memnunum. Bize çok iyi destek veriyorlar. Ben böyle bir atmosfere zaten Yunanistan’dan da alışkınım. Taraftarlarımıza ihtiyacımız var. Önümüzde çok kilit bir maç var. Aliağa maçı bizim için çok önemli. Ligde kalabilmemiz için en az 2 maç kazanmamış lazım. Bu yüzden de taraftarlarımızı maça bekliyoruz.

Geçen sezonda içerde 3 dışarda 5 maç kazanmıştık. Taraftarın durumu değişebiliyor ama deplasmanda oynadığımız maçlarda daha iyi konsantre oluyoruz. Çünkü evimizde oynarken taraftarlarımızın desteği ile bazen yanlış tercihler yapabiliyoruz.  Ama profesyonelseniz bunların üstesinden gelmeli oyuna konsantre olmalısınız. Ama evet dışarda  daha iyi oynuyoruz. Ama bunun taraftarlarla bir ilgisi yok. Burada bir şeyler yapmak istiyoruz ama yanlış tercihlerimiz olabiliyor.

* Edirne’de neler yapıyorsun? Yıllarca birbirlerine iyi gözle bakmamış iki ülke Türkiye ve Yunanistan. Kendini burada nasıl hissediyorsun?

CT: Hiçbir zorluk çekmedim ve olumsuzluk yaşamadım. Gerek takım arkadaşlarım gerekse dışardaki insanların bana yaklaşımı çok iyi, beni sevdiklerini hissediyorum. (Burada Faik Can araya giriyor ve “Biz zaten Christos’u Türk olarak görüyoruz. Türkçe anlıyor. Biz Türkçe konuşuyoruz, o Yunanca cevap veriyor” diyor)

Antrenmanlardan sonra dinlenmeye çalışıyorum. Bazen kahve içmeye çıkıyorum. İzin günlerimde zaten evime ailemi, çocuklarımı görmeye gidiyorum. Çok canım sıkılırsa da Oresitiada’ya gidiyorum, orada arkadaşlarım var.

* Önümüzdeki sezon hedeflerin nedir? Burada devam etmek ister misin ?

CT: İlk hedefimiz takımı ligde tutmak. Devamında elbette takımda kalmayı isterim. Çünkü Türkiye’de basketbola yatırım iyi durumda ve oyunculara da iyi ücretler veriliyor. Ayrıca Edirne’yi ve takımımı seviyorum. Evime de çok yakın, adaptasyon sorunum olmuyor. İnşallah takımı ligde tutup sonra da burada devam etmek isterim.

VİDEO OLARAK İZLEMEK İÇİN

(Not:Görüntü Vimeo’ya yüklenmiştir)

 

]]>
/tapoutos-edirnede-mutluyum-ve-kalmak-isterim/feed/ 1
Akdağ; “Bu Sezon Kazanmak Herşeyden Önemli Olacak” /akdag-bu-sezon-kazanmak-herseyden-onemli-olacak/ /akdag-bu-sezon-kazanmak-herseyden-onemli-olacak/#comments Mon, 26 Aug 2013 13:21:29 +0000 Levent /?p=22089 Devamını Oku »]]>

Olin Edirne’nin yeni baş antrenörü sayın Cem Akdağ Perşembe günü sabah antrenmanı sonrası Genel Yayın Yönetmenimiz Levent Takan‘ın sorularını yanıtladı. Sayın Akdağ sorularımızı yanıtlamadan önce  Edirne üzerine güzel sözler söyleyerek söze başladı. Sonra  Cem hocaya  basketbol anlayışı üzerine sorular yönelttik, takım ve taraftarlar üzerine görüşlerini aldık. İlginizi çekeceğine inandığımız Cem Akdağ röportajını aşağıda yayınlıyoruz;

Cem Akdağ; “Sorularınıza geçmeden önce Edirne üzerine birkaç söz söylemek istiyorum. Edirne çok güzel bir şehir. Daha önce seminer vermek için Edirne’ye gelmiştim. Ancak bu kadar uzun süre kalamamıştım. Edirne tam bir Avrupa kenti. Dostlarım, arkadaşlarım, akrabalarım Edirne’ye gelmek için can atıyorlar. Hem güler yüzlü insanları, hem de ilginç tarihi ile hakikaten farklı bir şehir. İnsanlar çok sıcak kanlı. Yemesi, içmesi.. onlar zaten malum. Ne kadar güzel olduklarını ve neler olduklarını tek tek saymaya gerek yok.  Basketbola şaşırtıcı derecede ilgi var ve herkes basketbola çok meraklı. Gerek çarşıda gerekse marketlerde bir çok kişi ‘Hocam bu sene ne yapacağız?’ diye soruyor. Bu kadar ilginin olması çok güzel ama bir yanıyla da insana sorumluluk yüklüyor. Gerçi bu sene şartlarımızın geçen sezona nazaran iyi olmadığı herkes tarafından biliniyor ama biz sorumluluğumuzu yerine getirmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız. ”

*Basketbola ne zaman, nasıl başladınız, bugüne nerelerden geldiniz?

Cem AKDAĞ: “Basketbola başlamam ve yaşadıklarım oldukça uzun yer kaplayacağından dolayı, benim için en önemli olduğuna inandığım bazı bölümlerden bahsetmek yeterli olacak sanırım. 1969 yılında GS minik takımında basketbola başladım. Galatasaray A-takımına çıkma sıram geldiğimde lise son sınıfa yeni geçmiştim Ankara’da yapılan yıldızlar Türkiye şampiyonası sonrasında bir teklif geldi ve ben de kabul ettim .Ankara’ya gittim ve ODTÜ’nün ikinci lig takımında oynadım ve liseyi basketbol bursuyla Ankara’da bitirdim. Daha sonra tekrar İstanbul’a Galatasaray’a döndüm. Bir sezon Eczacıbaşı’nda oynadım. Eczacıbaşı’ndan sonra  tekrar Galatasaray’a transfer oldum ve 1982 yılında Galatasaray A takım kaptanlığımın üçüncü senesinde ayağım kırıldı ve basketbolu bıraktım.

1980li yıllarda GS yıldız takım ile antrenörlüğe başladım. Daha sonra Eczacıbaşı alt yapısında görev aldım ve uzun yıllar burada çalıştım. Yardımcı olarak Milli takımlarda göreve başladıktan sonra, yıldız ve genç milli takımlarda baş antrenörlük  yaptım. Türkiye’de ilk defa organize edilen Yıldızlar Avrupa Şampiyonası’nda (Menajerimiz Ege Taşpınar’ın da oynadığı ) Milli Takımımız ile Avrupa dördüncüsü olmuştuk. Daha sonra Galatasaray Alt yapısına koordinatör olarak döndüm.  İlk A takım  baş antrenörlük tecrübemi Süleyman Seba başkanlığındaki Beşiktaş takımında yaptım daha sonra dört maç gibi çok kısa bir dönem Karşıyaka’da çalıştım. Ardından Kadın Milli takımımızda 9 yıl antrenörlük yaptım.

2009-2010 sezonunda Galatasaray basketbol takımı çok zor bir dönem geçiriyordu neredeyse küme düşme ihtimali kesinleşmişti ve bana antrenörlük teklifi yaptılar, teklifi kabul ettim o sezon oynadığımız  24 maçın 17’sini kazanarak küçük çaplı bir mucize gerçekleştirdik ve ligde kalmayı başardık. Çok zor bir sezondu, aynı sezon bu sene birlikte çalışacağım Darius Washington takımımıza önemli katkılar yapmıştı.

Geçtiğimiz sezon ise Gaziantep BŞB 8 maçta tek galibiyetle lig sonuncusuyken bana teklif getirdi ve bu teklifi de kabul ettim, orada da %50’nin üzerinde bir galibiyet oranıyla ( play-off’a kalan Tofaş ile aynı galibiyet sayısıyla) ligi bitirmeyi başardık. Sonra da bildiğiniz gibi Olin Edirne’nin teklifini kabul ederek buraya geldim.”

* Bir yazınızda “Bizim oyuncularımız da, maç esnasında ne yapacaklarını onlara tembihleyen antrenörlerini duymak ve maç öncesi kendilerine ezberletilen şeyleri hatırlamak için koşamıyor ve zıplayamıyorlar…. Koçların öğretim sırasında detaylara fazla saplanması oyuncuların düşünmesine, bu da temponun yavaşlamasına neden oluyor”  demiştiniz.  Bundan kastınız nedir, biraz açabilir misiniz?

Cem AKDAĞ; “ Sanırım bu paragraf altyapı ile ilgili bir yazıdan alınmış. Ben aslında çok katı disiplini olan basketbol antrenörleri tarafından yetiştirildim.  Fakat o zamanlar antrenörler oyuncularla bire bir ilgileniliyor ve çok iyi temel teknik öğretiyorlardı. Cavit ağabey, rahmetli Aydan ağabey disiplinliydiler ancak bizden istediklerini daha önce bize öğretirler ve bunun için çok zaman harcarlardı. Son zamanlarda, alt yapıdan gelen oyuncuların temel teknikleri pek iyi değil, bu nedenle organize düzenlerde verilen rol içinde kalıyorlar. Eğer biraz serbest davranılırsa aralarından bazıları daha önce kullanamadıkları özel yeteneklerini ortaya çıkarabilir diye düşünüyorum.

 (Burada  oyuncular ile birebir uğraşan emek veren antrenör arkadaşlarımı tenzih ediyorum.)

 Galatasaray’da Evren Büker, Gaziantep’de Mutlu Akpınar benimle oynadıklarında, bu yaklaşımın yardımıyla diğer sezonlardan daha iyi performans gösterdiler diye düşünüyorum. Netice olarak benim kafamdaki basketbolda öyle çok özel bir şey yok.  Ama ben daha geniş bir şablon içinde oynatmayı seviyorum. Kendime göre bir oyun disiplini anlayışım var ve oyuncularımdan bunu anlamalarını bekliyorum .Ancak bazen sıkı disiplin altında oynamaya alışmış oyuncular bu sisteme alışamıyor ve bekleneni veremiyor.

*Yine bir yazınızda “Oyun içinde katı olmadığınızı söylüyor ve esnek ve ucu açık olma gerekir diyorsunuz”. Açabilir misiniz?

Cem AKDAĞ: “ Bir çok antrenöre nazaran oyuncuları hücumda daha serbest bıraktığım bir gerçek ancak bu düzenin de bazı kuralları var oyuncular benim disiplin anlayışım içinde kaldıkları takdirde o zaman onları rahat bırakıyorum  ve bu sebeple çoğu hücumda daha yaratıcı olabiliyor. Ancak sınırları aşma durumunda açıkçası pek oynama şansları kalmıyor çünkü bu kadar geniş bir sınır varken bunu aşmaları ortaya kaos basketbolu çıkarıyor ki buna benim tahammül etmem imkansız.”

*Size hep yazdığınız yazılardan çıkarak sorular yöneltiyorum. “Sadece kazanın, maçı, oyuncuyu, kalpleri kazanın” diyorsunuz,  bunu biraz açar mısınız?

Cem AKDAĞ: “Yine alt yapı ile ilgili bir yazıdan alıntı …Basketbolun felsefi yönü teknik, taktik yazılar, basketbol sohbetleri hepsi çok güzel şeyler ancak basketbol antrenörü maç kazanmalı aksi halde tüm bunların hiç bir anlamı kalmaz. Maç kazanmak, başarılı olmak için birçok farklı uygulamalar mevcut. Bazı antrenörler katı disiplin uygulayarak kazanmaya çalışıyor. Ve bir çoğu da bu yolla başarılı oluyor . Bazı  antrenörler ise seyredilmesi ve oynaması daha zevkli olan, oyunculara biraz daha serbestlik tanıyan bir yol izliyorlar ,ben de uzun zamandan beri bu yolu tercih ediyorum. Aslında böyle çalışarak kaybettiğiniz bir şey yok çünkü tempolu basketbol oynamaya alışmış bir takımı her zaman yavaşlatabilirsiniz ancak yavaş oynamaya alışmış bir takımı hızlandırmak pek kolay değil.

 Yalnız bir konuya dikkatinizi çekmem gerek, bizim için kazanmanın her şeyden önemli olduğu bir sezon öncesi size bunları söylüyorum, ancak oynayacağımız bazı maçlarda, kazanmak için, 20 saniye topu tutup daha sonra şut atan bir takım görürseniz şaşırmayın. Özellikle bu sezon, kazanmak bizim için her şeyden önemli.

*Şu anda bu konuyu biraz daha açmak, kararlaştırmak için çok erken tabii?

Cem AKDAĞ; “Elbette. Bilinmesini istediğim şey elimizdeki oyuncuların özelliklerine göre bir yol izleyeceğiz. Bugünlerde  herkes benim yüksek tempoyla basketbol oynattığımı düşünerek bana 100 metreci genç atletleri tavsiye ediyor, tabii atlet olmaları güzel bir şey ama basketbol bilgisi de çok önemli.”

* “Uygun ortamı bulduğumda uygulayacağım çok önemli bir proje var….” Diye yazmıştınız bir yazınızda ve  bir röportajınızda da “Tüm oyuncuların süre aldığı, seyretmekten zevk alınan, yeni yıldızların çıktığı bir sistemi çok arzu ediyorum “ diyorsunuz… Bu mudur projeniz?

Cem AKDAĞ:  “Hayır, hayır. Bu proje, Beko Basketbol Ligi’nde değil, daha ziyade Beko Basketbol Ligi’ne çıkabilecek bir ikinci lig takımı veya bir bölgesel  lig takımının minimum 3 senelik bir çalışmasını kapsıyor. İlk sene galibiyet ve mağlubiyeti önemsemeden, gelecek sezonun yıldız adaylarını ve takımını hazırlayacak bir proje.”

* Savunma ve Hücum. Sizin basketbol anlayışınızda bunların yeri?

Cem AKDAĞ:  “Şöyle, ben basketbolu bir bütün olarak düşünmenin daha yararlı olacağını düşünüyorum. Takımınız hangisinde sorun yaşıyorsa ona daha çok odaklanmak gerekiyor. Başlangıçta siz antrenör olarak hangisine daha fazla önem verirseniz takımınız  da ona odaklanır. Bu nedenle hem savunma hem de hücuma aynı derecede önem vererek başlamak daha yararlı. Genelde ‘Hücum maç kazandırır savunma şampiyonluk’ şeklinde bazı sözler duyarız ancak ünlü coach John Wooden ise; hazırlıklar sırasında hücuma daha fazla önem verilmesi gerektiğini ve hücumun limitsiz olduğunu vurgular.

Benim başlangıçta yola çıkışım, takımımın hangi tarafının eksik olduğu ve o tarafa yoğunlaşmanın gerekliliği şeklinde. Ancak her ikisinde de agresiflik en önemli unsur. Agresif olmadığınız takdirde ne hücumda ne de savunmada istikrarlı bir başarı yakalamanıza imkan yok. Beko liginde yaşadığım iki sezonda bunu gerçekleştirdik ama bu basketbol, takım kimyası ve bir çok parametre devreye girince önceden ne olacağını kestirmek kolay değil. ”

* Transition offence ve transition deffence sizin için çok önemli, bunu biraz açar mısınız? Özellikle hücum geçişi için bu başlı başına bir felsefedir diyorsunuz.

Cem AKDAĞ:  “Dünyanın neresine bakarsanız bakın basketbol artık agresif oynanıyor.  Böyle oynandığı zaman da top  çembere daha çok atılıyor ve bundan dolayı da ister istemez skorlar artıyor.  Ama siz eğer agresif oynamayıp yavaşlarsanız atış sayınız düşüyor ve otomatikman skorlar azalıyor. Şimdi böyle bir gerçek varken, kalkıp ta her az skorla biten maçtan sonra çok iyi savunma yapıldığını söylemek yanlış olur. Maçın temposunu düşüren bir takım 60 veya 70 li sayılarda maçı tamamlarken, hücumda  agresif ve tempolu oynayan bir takım potasında 80 sayı görebilir ancak bu, o takımın kötü savunma yaptığı anlamına gelmez maalesef çoğu insan bunu böyle değerlendiriyor. Ülkemizde yapılan son dünya şampiyonasında birinci olan ABD milli takımının attığı ortalama sayı 90’ın üzerinde. Sizce bu şampiyonada Amerikan takımı savunma yapmadı mı?”

*Transition Offence’in varsa fast break hücumdan farkı ne? 

Cem AKDAĞ:  Fast break hücum ile transition offence arasında bir fark yok. Bazı antrenörler  hücumu üç kademe olarak düşünür;  Fast break, Secondary fast break ve set offence şeklinde. Ama ben, fast break dışında, daha önceden hazırlanan organize bir hücum başladığında, artık fastbreak’in bittiğini düşünüyorum.”

*Son olarak, belki çok erken ama takımın bugün ki durumu ve taraftarlar hakkında düşünceleriniz nedir?

Cem AKDAĞ:  “Takımın durumu ve oyuncular ile ilgili bir şeyler söylemeden önce , evimizde, Edirne’de  oynayacağımız her maçta taraftarımıza çok ihtiyacımız olduğunu söylemeliyim. Takımımız rakiplerimize göre daha dar bir kadroya sahip , rotasyonumuz çoğu takıma nazaran daha zayıf. Tabii bunun tek nedeni transferlere geç başlamamız değildi, aynı zamanda bütçemize uygun transfer yapma çabasıydı, bu açığımızı evimizde oynayacağımız maçlarda taraftarımızın coşkulu tezahüratları ile kapatacağımıza eminim. Yeni kurulmuş bir takımız, kadromuzda çok tecrübeli oyuncuların yanı sıra çok da genç oyuncular var. Kimyanın oturması biraz zaman alabilir. Belki başlangıçta bazı sorunlar yaşayabiliriz ancak taraftarımız sonuna kadar arkamızda olmalı, bizi desteklemeli.
Yönetimin büyük çabası ile bu takımı 10-15 gün içinde oluşturmayı başardık.
Şimdilik sezona üç yabancı oyuncu ile başlamayı planladığımız için rookie oyuncular transfer ederek risk almak istemedik ve Türkiye’yi yakından tanıyan bütçemize uygun oyunculara gittik. Bunlardan biri Christos Tapoutos. Hristo’yu burada herkes tanıyor ve onun farklı düzenlerde daha aktif bir oyuncu olabileceğinden bahsediliyor. Bunu hep birlikte göreceğiz.  Francis’i aldık. Francis, tek başına pota altını domine edebilecek tarzda kuvvetli bir oyuncu. Bildiğiniz gibi geçen sene ligi Joe Dorsey’in arkasından en çok ribaunt alan oyuncu olarak bitirdi. Üçüncü olarak ta Darius Washington’ı kadromuza kattık.
Darius Washington agresif basketbol oynamayı seven bir oyuncu. Galatasaray’dan sonra geçirdiği senelerde  Avrupa basketbolunu öğrenip önemli tecrübeler kazandı. Bize ciddi katkılar yapacağını umuyorum. Galatasaray’da Darius takımın çok önemli bir parçasıydı ancak o sezonun büyük kısmında takımın oyun kurucusu Evren Büker’di, bu sene aynı rolü Barış Güney’in üstlenmesini bekliyorum, bu nedenle Barış’ın performansı bizim için çok kritik ve çok önemli. Ayrıca bu sene Ufuk ve Reha’nın tecrübesine, Caner ve Erol’un enerjilerine çok ihtiyacımız olacak”.

 

 

 

 

 

]]>
/akdag-bu-sezon-kazanmak-herseyden-onemli-olacak/feed/ 2
Bir Art Parakhouski Röportajı (TBF) /bir-art-parahouski-roportaji-tbf/ /bir-art-parahouski-roportaji-tbf/#comments Mon, 18 Mar 2013 08:51:37 +0000 Levent /?p=19302 Devamını Oku »]]>

Lige tutunmaya çalışan Olin Edirne takımının etkili oyuncularından biri olan Artsiom Parakhouski sorularımızı yanıtladı…

Belarus’ta sporcu bir ailenin futbol oynayan çocuğu Artsiom Parakhouski, beden eğitimi öğretmeninin sözünü dinleyerek ve uzun boyunun da etkisiyle basketbola yönelmiş. O zamanlar 15 yaşındaymış ve ülkesinde basketbol çok üst seviyede oynanmıyormuş. Fiziki özellikleri ve yetenekleri sayesinde altyapı milli takımlarında forma giyerken Avrupa Şampiyonası’nda Artsiom Parakhouski’nin yolu bir Türk ile kesişmiş ve birden bire genç oyuncu kendisini yeni bir yolculuğun içinde bulmuş…
Tek kelime İngilizce bilmeden çıktığı bu yolculukta kendisini geliştirmek için gençlere örnek olacak bir çaba gösteren başarılı pivot, eline geçen şansları doğru kullanarak önce Riga ardından da Budivelynik takımlarında forma giydikten sonra bu sezon Beko Basketbol Ligi takımlarından Olin Edirne forması ile Türk basketbolseverlerin karşısına çıktı.

Geride kalan 22 maçta 12.7 sayı, 7 ribaund ortalamaları tutturan Artsiom Parakhouski ile yaptığımız söyleşide Amerika’da geçirdiği 4 yılı, ailesini, gelecek hedeflerini ve Beko Basketbol Ligi’ndeki performansını konuştuk…

Bizde olduğu gibi sizin ülkenizde de futbol çok seviliyor. Sen de önce futbol oynayarak spor hayatına adım atmışsın. Sonrasında neden basketbolu seçtin?
Evet, 15 yaşıma kadar futbol oynadım. Ama boyum uzamasıyla birlikte lisedeki beden eğitimi öğretmenimin de “Sen mutlaka basketbol oynamalısın” tavsiyesini dinleyerek basketbola yöneldim. 

Ailede başka sporcu var mı?
Babam atletizm federasyonunda çalışıyor, annem ise yüzücüydü. Spor kültürü olan bir aileye sahip olmanın çocukken çok avantajlarını yaşadım ve bu kültür ile büyüdüm.

Basketbol oynamak için neden Amerika’yı seçtin?
Ülkemizde basketbolun durumu çok üst seviyede değildi ve ligimiz de Avrupa’daki en güçsüz ligdi. 20 yaş altı milli takım ile Avrupa Şampiyonası’nda mücadele ederken gözlemciler benimle temasa geçerek Amerika’ya davet etiler. Ben de bu teklifi kabul ettim. 

Sanırım tam da burada Ali Ton ile tanıştınız…
Evet, beni keşfeden ilk kişi oydu. Babası da Belarus’ta antrenörlük yapıyordu ve babamla tanışıyorlardı. Ali Ton, maçlarımı izledikten sonra antrenörüm ile konuştu ve Amerika’ya gidiş hikayem de onun sayesinde başlamış oldu. 

Kolej günlerinden de biraz bahsedebilir misin?
İlk zamanlar İngilizce bilmiyor olmam en çok zorlandığım konuydu. Bu nedenle 2 sene hazırlık kolejine gittim ve oradan sonra da 2 sene Redford Üniversitesi’nde oynadım. Ali Ton orada yardımcı antrenör olarak görev yapıyordu ve bana gerçekten çok yardımcı oldu. Güzel günlerdi, keşke 4 yıl orada kalabilseydim ama olmadı. İlk yıl takıma alışmaya çalıştım, bazen şanssız yenilgiler aldık ama ikinci senemde çok iyi bir sezon geçirdim. 

Kolej kariyerinin son yılında tüm NCAA’de ribaunt istatistiğinde birinci oldun. Bu da önemli bir başarıydı sanırım senin kariyerinde…
Ribauntlara fazla konsantre olmuştum ve ikinci yılım olduğu için de tecrübe sayesinde neyi, nasıl yapacağımı biliyordum. Bulunduğumuz ligin güç dengeleri de çok eşit değildi ve dürüst olmak gerekirse benim boyumda ve benim atletikliğimde biri için ribauntlarda birinci olmak çok da zor olmadı.

Beko Basketbol Ligi’ndeki performansını ve istatistiki değerlerini nasıl yorumluyorsun?
Burası Avrupa’nın en güçlü liglerinden biri ve rakiplerim gerçekten çok yetenekli oyuncular. Ayrıca henüz Türkiye’de yeniyim ve genç sayılabilecek bir yaştayım. Özel olarak karşısında durmaktan zorlandığım birisi yok ama burada her şey daha profesyonel ve oyuncular beni tanıyor, bazen ikili sıkıştırmalar geliyor ve saha içinde çok yoruluyorum. Bu nedenlerden dolayı da henüz gerçek performansımı sergileyemediğimi düşünüyorum. 

Avrupa’da daha önce Riga ve Budivelynik takımlarında oynadın, bu iki tecrübe sana neler kattı?
Riga büyük ve güzel bir şehirdi, takımımızda iyiydi. Birkaç ligde birden mücadele ediyorduk ve ben tecrübe kazanıyordum. Ayrıca evime de yakın olduğu için ve ben de ailemle beraber olmayı özlediğim için Riga bana güzel fırsatlar sunmuştu. Daha sonra yine bana yakın bir kültüre sahip olan Ukrayna’ya transfer oldum. Burada da şartlar Riga’dakiyle aynıydı. Açıkçası bu zamana kadar hep güzel şehirlerde ve iyi takımlarda basketbol oynadım. 

Edirne’den önce ilk Türkiye seyahatini geçtiğimiz yaz Ankara’ya Milli Takım ile birlikte yapmıştın. 
Evet, ülkenizin A Milli Takımı ile Avrupa Şampiyonası eleme grubu maçlarında karşılaşmıştık. O gün takım olarak iyi bir günümüzdeydik ve beklentilerin aksine çok yakın bir maç çıkartmıştık. Kadromuz genelde yerel takımlarda oynayan oyunculardan oluşuyordu ve hedef maçımız olan Çek Cumhuriyeti maçını kaybedince sizinle oynadığımız maça umutsuz çıkmıştık. Gerçekten çok iyi oynadık ve son anda Emir Preldzic’in üçlüğüne engel olamayarak kaybettik. Ama rövanş maçını hiç sormayın. Bizi çok farklı yenmiştiniz ve bu ilk maçın tersine hiç hoş bir anı olmamıştı. 

Olin Edirne ile ilgili düşüncelerini de öğrenebilir miyiz? 
Kulüp organizasyonumuz gerçekten iyi ve şehrin insanları bizimle çok ilgili. Edirne’de ve Beko Basketbol Ligi’nde oynamak çok büyük bir keyif. İlk kez bu kadar büyük bir ligde oynuyorum. Güçlü takım sayısı çok ve onlara karşı oynamak benim için önemli bir tecrübe. 

Lakabın var mı?
İsmimin söylenmesi zor olduğu için herkes bana Art diyor.

NBA ile ilgili olarak neler düşünüyorsun?
Yaz liginde Boston adına Semih Erden ile birlikte oynamıştım ama kadroya katılamadım. Geçtiğimiz yaz ise New York adına oynadım ama yine olmadı. Şu an Avrupa’ya daha sıcak bakıyorum ve bana Avrupa basketbolunun daha uygun olacağını düşünüyorum. 

Röportajın devamı için lütfen tıklayın

]]>
/bir-art-parahouski-roportaji-tbf/feed/ 0
“Ligden Düşmeyi Aklımızın Ucundan Bile Geçirmiyoruz” (TBF Röportajı) /ligden-dusmeyi-aklimizin-ucundan-bile-gecirmiyoruz-tbf-roportaji/ /ligden-dusmeyi-aklimizin-ucundan-bile-gecirmiyoruz-tbf-roportaji/#comments Tue, 05 Mar 2013 17:16:51 +0000 Levent /?p=18979 Devamını Oku »]]>

Türk Telekom Basketbol Şube Sorumlusu Batuhan Akyalçın, bekle-gör yılını geçirdiklerini seneye farklı bir çehre ile yola devam edeceklerini söyledi.

Ankara’nın Beko Basketbol Ligi’ndeki temsilcisi Türk Telekom, bu sezon alıştığımız performansının çok gerisinde bir mücadele göstererek oynadığı yirmi maçtan sadece 6 galibiyet çıkartabildi. Sezon başında yaşanan belirsizliğin sonucunda geç kurulan takımla yola devam kararı alan Mavi Beyazlılarda kısa bir süre önce yaşanan yönetim değişikliği ise son haftalarda kendisini göstermeye başladı.

Ligden düşmeyi aklımızın ucundan bile geçirmiyoruz” diyen Basketbol Şube Sorumlusu Batuhan Akyalçın ile kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.

6 yıldır Türk Telekom bünyesinde çalışan ve şu anda Sağlık ve Sosyal Hizmetler Müdürü olarak görev yapan Batuhan Akyalçın, daha önce çeşitli hastanelerde yönetici olarak çalışmış. Bu yıl Türk Telekom’da yaşanan yönetim değişikliğinin ardından basketbol branşının sorumluluğunu da üstlenen Akyalçın, son zamanlarda çokça dile getirilen “Acaba Türk Telekom gelecek sene kapanacak mı?”, “Sponsorluk çerçevesinde başka bir kulüp ile birleşme söz konusu mu?” gibi sorulara kesin cevaplar verdi.

Son iki yıldır Türk Telekom Kulübü geçmiş yıllara oranla hedef küçülttü. Bu küçülme bu sezon kendisini fazlaca hissettirdi ve takım tarihinde ilk kez ligde kalma mücadelesi vermeye başladı. Şampiyonluk parolasının var olduğu, Avrupa Kupaları’nda boy gösteren bir kimliğe sahipken bu dönemlere nasıl gelindi? 
İlk olarak şunu söylemeliyim ki; basketbol bir şovdur. Bünyenizde ne kadar yıldızı bulundurursanız o kadar fark edilir oluyorsunuz. Biz bunu geçen sene Mehmet Okur ile yaşadık. Bir anda seyirci profilimiz arttı ve farklılaştı. Geride bıraktığımız bir sene ile ilgili konuşmam gerekirse; bu dönem Türk Telekom için stratejik karar verme dönemiydi. Bu zamana kadar daha yüksek bütçelerle mücadele ettiğimiz ligde, düşük bütçe ile ne yapabileceğimizi görmemiz gerekiyordu. Harcanan paraların karşılığında ne aldığımızı ölçmemiz lazımdı. Ayrıca bildiğiniz üzere alt yapı takımlarına verdiğimiz destek doğrultusunda oradaki küçük kardeşlerimize örnek teşkil edebilecek bir takıma sahip olmamız gerektiğini düşündük. Aslına bakarsanız şu anda kadromuzda bulunan yerli ve yabancı oyuncularımız hem birey hem aile yaşantısı hem de sporcu olarak örnek oyuncular. Evet, dediğiniz doğru hedefte bir küçülme oldu ve bekle-gör yılını yaşarken testi de başarıyla geçtik. Seneye her şey farklı olacak.

Bu startejik olarak düşünme ve planlama sürecinde bir de antrenör değişikliği yaşadınız…
Evet, Koray hocamızın istifasının ardından kendi bünyemizden yetişmiş ve senelerdir bizimle birlikte olan Ahmet hocaya görevi verdik. Şu ana kadarki performanstan da memnunuz. 

Ligin geri kalanında takımınızdan neler bekliyorsunuz?
Çok şanssız maçlar kaybettik. Eğer onları kazanmış olsaydık şu andaki galibiyet sayımız ve puan durumundaki yerimiz farklı olabilirdi. Geçen hafta Tofaş karşısında takımımız geriden gelerek kazandı ve bu sezon ilk defa maçın içinde takım bir reaksiyon göstererek önemli bir hamle yaptı. Bu galibiyet Türk Telekom gibi bir takım için çok da fazla sevinilecek bir galibiyet değil elbette ama bir bütün olmak adına bizim için önemliydi. Bundan sonrasında da bu şekilde devam edeceğiz. En baştaki sorunuzda ligde kalma mücadelesi içinde olduğumuzu söylediniz ama ben Türk Telekom’un ligden düşme gibi bir olayı yaşayacağına kesinlikle inanmıyorum ve bu inancı oyuncularda da görüyorum. Biz bunu aklımızın uçundan bile geçirmiyoruz.

Ligin sonunda iki seçenekli duruma göre Türk Telekom’un gelecek için planları neler olacak? 
Gelecek sene için bütçe konusunda yönetimimize sunacağımız bir raporumuz var ve bu sene de bir şeyleri ispatlıyoruz. Olması gerekeni ortaya koyduk. Yönetimimizden de gerekli mesajı aldık. Türk Telekom’un gerek kendini gerekse camiadaki alışkanlıkları değiştirecek gücü var. Bu gücü de değişim için kullanacağız. Bir şeylerin değerini bilmek için önce kaybetmek gerekiyor. Biz de önce kaybettik, şimdi ise yeniden hedefe kilitlenmiş durumdayız.

Son birkaç senedir her sezon bittiğinde Türk Telekom’un başka bir kulüp ile sponsorluk anlaşması yapması üzerine çeşitli haberler çıkıyor. Bu devamlı yinelenen durumla ilgili de net bir şey söylemeniz mümkün mü?
Türk Telekom gibi bir marka ile herkes kendini bir arada görmek istiyor elbette. Sporu bu kadar destekleyen bir kulüp kimliği için de bu normal. Ancak şunu da net olarak söylemeliyim ki; Türk Telekom’un kesinlikle bir kulüp ile birleşmesi söz konusu değil. Şu anda İstanbul ve Ankara’da inşaatları süren 2 spor okulu projemiz var ve bunlar da hayata geçtiği zaman her şey çok daha farklı olacak. Sadece basketbolda değil diğer spor branşları için de hizmet verecek bu tesislerin dışında kendi yaptığımız Türk Telekom okullarında okuyan öğrencilerimiz var. Bu çocukların da kötü alışkanlıklardan korunarak spora yönlendirilmesi konusunda çalışmalarımız oluyor. Olimpiyatlar için de yatırımlar yapıyoruz. Spor, şirketimizde bu kadar geniş bir çerçevede yer alırken, kendi takımımızı da hak ettiği yere getireceğiz. Ankara’nın bu takıma ihtiyacı var. Doğru yöneterek, seneye daha da hassas çalışarak yolumuza devam edeceğiz.

Türk Telekom’un marka değerini düşündüğümüzde reklam anlamında sporun ve basketbolun iyi bir araç olduğunu da sanırım yönetim olarak değerlendiriyorsunuz…
Elbette, dün Halkbankası’nın Avrupa’da elde ettiği şampiyonluk ile yapılan reklamın para olarak karşılığı yok. Spor ile elde edilen başarının markalar için ne kadar değerli olduğunu biliyoruz. Anadolu Efes’in geçtiğimiz günlerde yayınlanan reklamı da buna güzel bir örnek. Bu noktada daha önce Vakıfbank Kurumsal İletişim Daire Başkanı olarak görev yapan Aslıhan Ahıskal artık bizimle birlikte. Kendisi Pazarlama İletişimi Direktörü olarak görev yapıyor. Sporu ve spor ile yapılan reklamın değerini bilen birisi. Halen de Vakıfbank Voleybol Takımı’nın yönetiminde görev alıyor. Onun da rüzgarını arkamıza alarak daha güzel işlere birlikte imza atacağımızı düşünüyorum. ArtıkTürkiye’de ailelerin çocuklarını futbol dışında başka sporlara da yönlendirmesi gerekiyor. Ben, şirket olarak böyle bir sosyal sorumluluğunda içinde olduğumuzu düşünüyorum. Futbolda yaşanan fanatiklik ile ülkemizin spor kültürü maalesef giderek bozulmakta. Bu noktada da bizim spor okulu projemizin önemi daha da artıyor. Aslına bakansanız bu durum reklam hedefini aşan da bir durum. Biz Türk halkı için bir şeyler yapmanın peşindeyiz. Şirket olarak hizmet verirken de bunu gözeterek vatanın her bir köşesine kar amacı gütmeden ulaşıyoruz.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Türk Telekom ‘un spor faaliyetleri ile ilgili başka bir birimi daha var ve bu birimin çalışmaları ile Türkiye genelinde 4500 lisanslı sporcuya sahip bir aileyiz ve 40 ilde 27 branşta faaliyet gösteriyoruz. Bu yolda kulüp olarak lokomotifimiz ise basketbol. Türk sporunda başarılı bir geçmişimiz var ve istatistiklere baktığımızda da altyapıdan oyuncu yetiştiren kulüp sıralamasında dördüncü sırada bulunuyoruz. Şu anda basketbolda önemli görevlerde bulunan antrenör, menajer ve oyuncuların mutlaka bir Türk Telekom geçmişi var. Türk Telekom’un Türk Sporuna olan desteği hiç de küçük değil ve bundan sonra da devam edecek. 

Röportaj: Dilvin Yücebarlas (Kaynak tbf)

]]>
/ligden-dusmeyi-aklimizin-ucundan-bile-gecirmiyoruz-tbf-roportaji/feed/ 0
Kulenovic; “Avrupa basketbolu değişmeli” /kulenovic-avrupa-basketbolu-degismeli/ /kulenovic-avrupa-basketbolu-degismeli/#comments Tue, 12 Feb 2013 17:52:53 +0000 Levent /?p=18560 Devamını Oku »]]>

Türkiye Basketbol Federasyonu’nun resmi internet sitesi www.tbf.org.tr için, ülkemizde geçen senelerde Fenerbahçe ve Darüşşafaka takımlarında görev yapan ve eski Yugoslavya’nın en genç ve ilk yüksek eğitimli antrenörü olan Faruk Kulenovic ile bir söyleşi gerçekleştirdi.

Eski Yugoslavya’nın en genç ve ilk yüksek eğitimli antrenörü olan Faruk Kulenovic, 1993 yılında bir trafik kazasında yaşamını yitiren Hırvat oyuncu Drazen Petrovic’in de antrenörlüğünü yapmıştı. 
Röportajda geçtiğimiz günlerde 12 DABO Antrenör Semineri’nde katılımcılara 4 saatlik bir ders veren tecrübeli antrenör ile kariyeri, geçmiş yılları, biraz da Drazen Petrovic konuşuldu…

“Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Basketbol oynamaya 13 yaşında başladım, 20 yaşına geldiğimde ikinci lig oyuncusuydum ve üst düzey bir oyuncu olamayacağımı anladığım zaman oynamayı bırakarak antrenör olmaya karar verdim. Bu sırada ekonomi okumaya da başlamıştım. Eski kulübüm küçük çocukları çalıştırmamı isteyince antrenörlük kariyerim başlamış oldu. İlk kez çalıştırdığım bu küçük takım ile Zagreb şampiyonu, daha sonra çalıştırdığım yıldız takım ile de Hırvatistan şampiyonluğunu kazandık. Bu başarılar benim için büyük sürprizdi ve önümü açtı. Genç takımla ulusal şampiyonada final oynadık. Sonrasında bana A takım yolu açıldı ve tüm bunlar olduğunda 22 yaşındaydım. Yugoslavya’nın basketbol tarihindeki en genç antrenör bendim. Bu işi daha ciddiye almalı ve zamanımı antrenörlük için harcamalı mıyım diye düşündüm. Spor bakanlığının bana önerdiği kursu kabul ettim ve 6 sömestrlik bir eğitim sonunda sadece basketbol değil, anatomi, fizyoloji, sosyoloji ve psikoloji konularında da yer aldığı kursu birinci olarak tamamladım. Sonra Amerika’ya gidip oradaki sistemi görmeye ve burayla karşılaştırmaya karar verdim. Böylece resmin tamamını görmüş oldum. Daha sonra Hırvatistan’da antrenörlük yapmaya başladım, ayrıca FIBA beni bütün dünyada eğitmenlik yapmam için işe aldı. İlk uluslararası deneyimimi de İsrail’de yaşadım. 3 yıl Alba Berlin’de antrenörlük yaptıktan sonra Fenerbahçe’ye geldim. Hem yardımcı hem de baş antrenör olarak farklı milli takımlar da çalıştırdım. 5 yıl eski Yugoslavya’da kaldıktan sonra Türkiye’ye döndüm ve Adapazarı’nda bir okulda 4 yıl görev yaptıktan sonra Darüşşafaka’da genel koordinatör olarak çalıştım.

Hırvatistan’ın ilk yüksek eğitimli antrenörü oldunuz. Bu nasıl oldu?
Eski Yugoslavya’daki spor akademileri inanılmaz zor bir eğitim veriyordu. Her şeyi hem pratikte hem de teoride geçmeniz gerekiyordu. Teoriden korkmuyordum ama pratik dersler öyle kolay değildi. Sözgelimi jimnastik; her hareketi yapmanız gerekiyordu. İlk iki yıl vücudunuzu gerçekten jimnastik yapabilecek hale getiriyorlardı, üçüncü yılda da bunu bir spor olarak yapmanızı bekliyorlardı. 1.82 boyundaydım, benim için bu çok zor değildi ama basketbol oyuncularını düşünsenize. Onlara öne ve geriye salto yapmalarını söylüyorlardı. Bu neredeyse imkansız bir şeydi. Bunu yapamazsanız sınıfta kalıyordunuz. Sistem ile ilgili zamanla çok fazla şikayet gelmeye başlayınca değişikliğe gidildi. Sonrasında ise 2000 saatlik bir eğitimden geçtik. Ben de bu programı ilk tamamlayan kişi olduğum için bu unvanı kazandım.

Genç yaşta trafik kazasında hayatını kaybeden Drazen Petrovic’in antrenörlüğünü de yaptınız. Onun hakkında neler anlatabilirsiniz?
Böyle bir oyuncu ile çalışmak insanın başına milyonda bir gelir ve ben bu şansa sahip oldum. Ona antrenörlük yapmaya başladığımda kamptaydık. Yazın en iyi 30 oyuncuyu toplayıp 15 günlük kamplar yapardık. Bu kamplarda sadece teknik ağırlıklı bire bir oyunları öğretiyorduk. 3 yıl boyunca Drazen Petrovic bu kamplara katıldı. Sonra beni eski Yugoslavya Yıldız Milli Takımı antrenörlüğüne getirdiler. Balkan şampiyonası için İstanbul’a geldik. O zamanlar Türk Takımı’nın yıldızı Emir Turamdı. Şampiyonayı üçüncü sırada tamamladık. Yugoslavya U-22 takımlarında antrenör olduğum zaman takımları Amerika’ya kolej takımlarını görmeleri için götürüyorduk. Hırvatistan takımını götürdüğümüzde Drazen de o takımdaydı. Daha sonra birinci ligde antrenörlük yaptığım takımda tekrar bir arada çalıştık. Daha öncesinde süre alamayan Drazen, ben takıma gittiğimde maç başına ortalama 20 dakika süre almaya başladı. Koraç Kupası finali ise onun için dönüm noktasıydı. Bir oyuncumuzun cezalı olmasından dolayı o, 40 dakika sahada kaldı ve 30 sayı buldu. O maçtan sonra da bir daha kenarda oturmadı. Koraç Kupası finalinde MVP seçildi ve bu olduğunda daha 16 yaşındaydı. Gerçekten milyonda bir gelecek bir yetenekti. Fiziksel olarak çok uzun veya güçlü değildi ama kafası bir bilgisayar gibi çalışıyordu. 35 yıl içinde birçok iyi oyuncuya antrenörlük yaptım ama onun gibisiyle çalışmadım. Hatası söylediğinde bir daha asla aynı hatayı yapmazdı. Konuşmamdan ihtiyacı olan şeyi alır ve yararına kullanırdı. Onun makine olduğunu düşünürdüm. 16-17 yaşında böyle bir şey gerçekten imkansızdı. Sadece kazanmaya odaklıydı.

Onunla ilgili unutamadığınız bir anınız var mı?
Bir keresinde Bulgaristan’a karşı oynamıştık ve 2 sayıyla maçı kaybetmiştik. Her maçta 25 sayı bulurken Drazen bu maçta sadece 5 sayı üretebilmişti. Maçtan sonra 4 saat boyunca ağladı. Bu süre içinde onu rahat bıraktım ve hiç kendisiyle konuşmadım. Akşam olunca yanıma çağırdım ve ona neden kaybettiğimizi sordum. “Çünkü yeterince sayı atamadım” dedi. Ben de “Evet bu bir gerçek ama neden 5 sayıdan fazla atamadın” diye sordum. “Bana pas vermediler, topu alamadığım için de sayı bulamadım” cevabını aldım. Peki, “Topu almak için ne yaptın” diye sorunca cevap veremedi. Top elindeyken mükemmeldi ama topsuz nasıl oynaması gerektiğini bilmiyordu. Sorunumuz buydu. “Sana pas atmaya çalıştılar ama top kaybı oldu çünkü top olmadan hareketlerin çok kısıtlı” dedim. Bu eleştiriyi o kadar dikkate aldı ki, bir sonraki maçta kendini değiştirmeye başladı. Takımdaki rakibi sayesinde de oyun kurucu pozisyonunda nasıl oynanacağını öğrendi ve sonrasında A Milli Takım’a seçildi.

Peki, kazayı duyduğunuzda neler hissettiniz? 
Kaza olduğunda ben Berlin’deydim. Kızım sabah gelip Drazen’in bir araba kazasında öldüğünü söyledi. İnanamadım ve kızıma “Yanlış duymuş olmalısın” dedim. Sonra televizyonu açtım ve haberin doğru olduğunu gözlerimle gördüm. Kaza tam bir trajediydi. Polonya’da olimpiyat elemeleri dönüşünde Münih’e takımla değil kız arkadaşıyla dönmeye karar vermişti ve sanırım ilk kez de aşık olmuştu. Arabada uyurken otobanın karşı şeridindeki bir kamyon 4 şeridi aşıp, 12 metrelik boşluğu geçmiş ve Drazen’ın olduğu arabaya çarpmış. Eğer uyumuyor olsaymış belki dizleriyle destek alıp kurtulabilirmiş fakat uyuduğu için boynu kırılmış. Kız arkadaşı tek bir sıyrık bile almadan kurtulmuş. Bu hikayeyi duyduğunuz zaman kadere inanıyorsunuz. Cenazesine 1 milyonluk nüfusa sahip ülkenin yarım milyon insanı gelmişti. Hala ölüm yıldönümünde yüzlerce insan mezarı başında mum yakıyor.

Günümüz Avrupa Basketbolu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Avrupa Basketbolu savunmanın ön planda olduğu rekabet odaklı bir karaktere sahip. Açıkça söylemem gerekirse antrenör olarak takımların oyun sistemlerinde çok fazla yaratıcılık da göremiyorum. Pick and roll ağırlıklı setler yüzünden hızlı hücumları çok göremiyoruz ve oyun sürekli kontrol altın tutuluyor. Dünya Şampiyonası’ndaki milli takımlara bir bakın. Amerika takımının maç başına ortalama savunması 6 dakikaydı. En uzun hücumları da 18 saniyeydi. Bu duruma karşı kimse savunma oluşturamıyordu. Hep bir oyuncu açıkta kalıyordu. Diğer takımlar ise zaman problemi yaşıyordu. Çok fazla pick and roll olduğu için yavaşlıyorlardı. Avrupa basketbolunda kontrollü ama hızlı olmanın öğrenilmesi ve bir değişiminin yaşanması gerektiğini düşünüyorum.

Son olarak örnek aldığınız antrenörü sorsak…
Nasıl çalıştığını, neler yaptığını izleyebildiğim ve bu zamana kadar gördüğüm en iyi antrenör Bobby Knight. Avrupa’da ise hala eski Yugoslavya tarzını sürdüren Bogdan Tanjevic. ”

Röportaj:Buse Çeliker

Bu röportaj Türkiye Basketbol Federasyonu TBF’nin resmi internet sitesi tbf.org.tr’den alınmıştır.

]]>
/kulenovic-avrupa-basketbolu-degismeli/feed/ 0
Turgay Demirel, HaberTürk’te Soruları Yanıtladı /turgay-demirel-haberturkte-sorulari-yanitladi/ /turgay-demirel-haberturkte-sorulari-yanitladi/#comments Sat, 08 Sep 2012 12:02:11 +0000 Ozan /?p=13948 Devamını Oku »]]>

 

Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel, Haber Türk’te yayınlanan “Ekonomide Görünüm” isimli programda gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Buse Biçer’in sunduğu “Basketbolun yarattığı ekonomi” konulu programda TBF Başkanı Turgay Demirel, Türk Basketbolunun geldiği noktayı anlattı.

Programda yaklaşan federasyon seçimleriyle ilgili sorulan soruya, Turgay Demirel, şu cevabı verdi; “18 Eylül’de seçimli genel kurulumuz var. Şuanda 3 aday var ve bu 3 adaydan hangilerinin seçime katılıp katılmayacağı Pazartesi günü belli olacak. Genel kurul delegeleri Türk basketbolu için en iyi şekilde kararlarını vereceklerdir ve kazanan Türk basketbolu olacaktır.” 

Türk basketbol ekonomisi hakkında bilgi veren Demirel,“Basketbolda değişik gruplarda farklı ekonomiler oluşuyor. Milli Takımlarımız, kulüp takımlarımız, kadınlar-erkekler ligi... Erkek liginde kulüplerimizin toplam bütçesinin yaklaşık 150 milyon dolara vardığını söyleyebiliriz. Bu Avrupa için de oldukça önemli bir rakam. Basketbolda bizim kadar büyük ekonomisi olan İspanya var, belki yaklaşmaya çalışan Rusya var ama onların takım sayısı az. Dolayısıyla son beş sene içerisinde Avrupa’da basketboldaki ekonomisi en yüksek olan ülkelerden birisi olduk. Gerçekten birbirinden değerli çok önemli oyuncular ligimizde yer alıyorlar. NBA’den gelen oyuncular oluyor ve tabi Türkiye’den yurtdışına giden Avrupa’da, NBA’de oynayan pek çok değerli oyuncularımız da var” diye konuştu.

NBA’e giden oyuncularla ilgili sorulan soruya ise Demirel, “Eskiden NBA’de maç seyretmek bile çok zorken bugün Türk oyuncularının maçlarını takip eder hale geldik. Geçtiğimiz sezon 6 oyuncumuz vardı. 3 tane de yeni draft edildi. Mehmet Okur sakat olduğu, Semih de döndüğü için yer alamayacaklar ama orada gerçekten çok önemli bir Türk varlığı var. Onlar da Türk basketbolunu ve ülkemizi çok iyi şekilde temsil ediyorlar” şeklinde cevap verdi.

“Avrupa’nın birincisi miyiz?” sorusuna, Turgay Demirel şu cevabı verdi; “Avrupa’da ligler olarak İspanya ile birlikte en önde gelen ligiz. Beko Basketbol Ligi gerçekten çok önemli bir lig haline geldi. Geçtiğimiz ay olimpiyatlar sırasında Kobe Bryant “Birgün Avrupa’ya gelirsem Türkiye’de oynamak istiyorum” dedi. Beko Basketbol Ligi’nde 2006 yılında başladığımız anlaşma o kadar başarılı oldu ki, şuan Beko Avrupa’da 3 başka ligin isim sponsoru iken geçtiğimiz hafta içerisinde İtalya Ligi’nin de isim sponsoru oldu. Dolayısıyla Avrupa’daki 5 ligin isim sponsoru durumunda. Euroleague’in adı da “Turkish Airlines Euroleague”. Türkiye yükselen basketbolu , güçlenen federasyonu, güçlü kulüpleri ve güçlü sponsorları, ekonomisi ile Avrupa basketbolunun çok önde gelen bir ülkesi haline geldi. Bunu daha ileriye taşımak için geçtiğimiz Şubat ayı içerisinde 2012-2016 dönemini kapsayan Stratejik Planımızı açıkladık. Bunu bir danışmanlık firması ve federasyonumuzdaki arkadaşlarımızla birlikte hazırladık. Bu planda açıkladığımız gibi önümüzdeki 4 yıllık süre içerisinde dünyanın basketboldaki en önemli 3 güç merkezinden birisi haline gelmeyi hedefliyoruz. Eskiden dünya basketbolu dediğimiz zaman Amerika dışında Yugoslavya-Rusya gündeme gelirdi ama son 10 yıl içerisinde Amerika’nın yanına İspanya eklendi, Yugoslavya ve Rusya düştü. Biz burada hem basketbolu hem yükselen ekonomisi ve ülke olarak güçlenen değeri ile Türkiye’yi, Dünya basketbolunda çok önemli bir güç merkezi haline getirmeyi planladık ve bunu başaracak güçteyiz. Pazarlama dediğimiz kapsam bütün basketbolun gelişmesine yardımcı oluyor. Ürünlerimizi iyi pazarladığımız sürece hem gelirlerimiz artıyor hem de artan gelirlerle yaptığımız organizasyonlar basketbolun sevilmesine yayılmasına gelişmesine yardımcı oluyor.”

A Milli Kadın Takımımızın başarısıyla ilgili olarak ise TBF Başkanı Turgay Demirel, şunları söyledi;“Londra olimpiyatlarında A Milli Kadın Takımımız olimpiyat beşincisi olarak gerçekten sadece ülkemizdeki vatandaşlarımızı sevindirmekle kalmadı Dünya’daki pek çok ülkenin basketbolseverini şaşırttı. Amerika kadın milli takımının en üst yöneticisi , milli takımın kısa sürede nasıl bu başarıya ulaştığını açıklamamı isteyen bir mail attı. Geçen sene Avrupa ikincisi olan bu sene olimpiyatlarda beşinci olan ve yükselişte olan bir kadın basketbolu hakikatten bizi çok gururlandırdı. 2014 yılında Türkiye’de düzenleyeceğimiz Kadınlar Dünya Basketbol Şampiyonası var. O şampiyonaya en iyi şekilde hazırlanarak aynı erkek milli takımımızın 2010 yılında başarıdığı gibi bir gümüş madalya, bir final maçı oynamak için belki bir altın madalya için kızlarımız çok kararlı bir şekilde çalışmaya devam edecekler. Son 12 aya baktığımız zaman Polonya’da düzenlenen Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda ikinci olmamız sonrasında olimpiyat elemelerini kazanıp, olimpiyatlara giderek beşinciliği elde ettik. 2012 kadın basketbolunun yılı oldu diyebiliriz.”

Kadın basketboluna olan ilgiye de değinen Demirel,“Voleybol Türkiye’de kadın sporları arasında daha önde gelen bir spor, çok eskiden beri oynanıyor ve kadın fizyolojisine daha uygun, çok sert olmayan bir spor dalı diye öndeydi. Fakat kadın milli takımımızın son 2-3 sene içerisinde gösterdiği çok büyük yükseliş, kadın basketbol ligimizin belki de Avrupa’nın en iyi ligi olması dolayısıyla genç kızlarımızın bu spor dalına ilgi göstermesine neden oldu. Önümüzdeki yıllarda çok fazla sayıda basketbolcuyu bir Nevriye, bir Birsel, bir Esmral, bir Işıl gibi çok fazla sayıda göreceğiz, bu bize dünya şampiyonasında büyük katkı verecek” şeklinde konuştu.

Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel, 12 Dev Adam’ın Avrupa Şampiyonası Elemeleri’ndeki son 2 maçını kazanacağına inandığını ifade ederken, “A Milli Erkek Takımımız yarın akşam Portekiz ile deplasmanda oynayacak. Salı günü ise İstanbul’de Çek Cumhuriyeti ile Fenerbahçe Ülker Arena’da oynayacağız. Bu iki maçı mutlaka kazanmak zorundayız. Çünkü bazı tecrübeli oyuncularımızı dinlenmeleri ve sakatlıkları nedeniyle gelmemesi sonucunda Avrupa Şampiyonası Eleme Grubu maçlarına oldukça genç bir kadro ile katıldık. Gençlerimzin tecrübe kazanması ileride Milli Takıma adapte olmaları açısından önemli bir deneyim süreciydi. Tabi bu süreci kazasız atlatmak istiyoruz. Mutlaka Avrupa Basketbol Şampiyonası’na katılmak ve ondan sonra gelen Dünya Şampiyonası’nda yine yer almak Türk Basketbolu’nun olmazsa olmaz hedefi. Ben çocuklarımızın hem yarın ki hem de İstanbul’daki maçı kazanacaklarına inanıyorum” dedi.

Demirel, liglerimizde forma giyen dünya starlarının basketbola olan ilgiyi daha da arttırdığını söylerken, “Amerika’nın en önemli oyuncularından Allen Iverson ülkemize geldi. Iverson Türkiye’de Beşiktaş takımında bütün sezon oynayamadı sakatlığı vardı. Daha sonra NBA’in lokavt zamanında Deron Williams’ın Beşiktaş’ın formasını giydi. Anadolu Efes’e hem Ersan hem Vujacic geldi. Bu tür oyuncuların liglerimizde yer alması hem liglerimizin kalitesini tüm Avrupa ve NBA gösteriyor hem de onların ligimizi takip etmesini sağlıyor. Bizim ligimizi burada da renklendiriyor. Televizyon yayınları, seyirci sayıları olsun mutlaka bunlardan olumlu etkileniyor. Bu oyuncuların bütçesi zaman zaman yüksek olabiliyor ama kulüplerimizi bunu mutlaka finanse edebiliyorlar, oyuncuların gelmesini sağlayabiliyorlar. O açıdan kendilerine teşekkür borçluyuz. Bilet fiyatlarını çok fazla etkilemese de medyanın ilgisi artıyor. Gençlerin takip ettikleri yıldızları salonlarda birebir görmesi onların basketbola olan ilgisini, coşkusunu doruğa çıkartıyor” diye konuştu.

TBF’nin geçtiğimiz Şubat ayı içerisinde açıkladığı strajetik planlamadan da bahseden Demirel,“Bunun için pek çok faktör var ama bugüne kadar yaptıklarımız bunun temelini oluşturuyor. Hem çok üst düzey kurduğumuz ilişkiler hem diğer FIBA’ya kayıtlı ülke federasyonlarının, federasyonumuza duydukları saygı ve elde ettiğimiz başarılarla ilgli gösterdikleri sevinç paylaşımları bizi çok üst noktaya taşımıştı. Bunu ileriye taşımak anlamında yaptığımız planda, şimdi Beykoz’da çok önemli olan Eğitim Merkezi projemiz var. Bu bir anlamda Türk basketbolunun ve bütün bölgenin yeni yıldızlarının yetişeceği merkez haline gelecek. Bunun da tamamlanmasıyla birlikte Türkiye’nin her anlamda güç merkezi olacağını çok rahatlıkla söyleyebilirim” şeklinde konuştu.

Turgay Demirel, programda son olarak sponsorlara değindi. Sponsorların spor dallarına desteğinin çok önemli olduğunu vurgulaya Demirel, “Garanti Bankası ile 2000 yılından beri çalışıyoruz, Turkcell, Mercedes, Türk Hava Yolları, Beko, adidas, Sarar ve burada daha ismini sayamadığım Acıbadem gibi diğer sponsorlarımız gibi birçok sponsorumuz var. Bunların hem basketbola hem spora çok büyük katkıları oluyor. Biz sponsorlarımıza bir anlamda ortaklarımız gibi bakıyoruz. Bizim sponsorlarımız sadece federasyona, milli takımlara sponsor olanlar değil, bugün Ülker dediğiniz zaman Fenerbahçe’nin ana sponsoru ve Türk Basketboluna çok büyük yatırımlar yapmış bir kurum. Aynı şekilde Efes Pilsen, aynı şekilde Banvit, Türk Telekom, Yaşar Grubu bunların hepsinin Türk basketbolunun gelişmesinde pek çok katkısı oluyor. Kulüplerimizin tek sorumluğuğu bu kaynakları çok daha iyi değerlendirmek olacak” diyerek sözlerini tamamladı.

]]>
/turgay-demirel-haberturkte-sorulari-yanitladi/feed/ 0
Mahmuti: “Herkes Kendi Doğruları Dahilinde Yoluna Devam Eder” /mahmuti-herkes-kendi-dogrulari-dahilinde-yoluna-devam-eder/ /mahmuti-herkes-kendi-dogrulari-dahilinde-yoluna-devam-eder/#comments Mon, 27 Aug 2012 12:39:19 +0000 Levent /?p=13612 Devamını Oku »]]>

Geçtiğimiz yıl çalıştırdığı Galatasaray Medical Park’ta büyük başarılara imza atan Anadolu Efes Başantrenörü Oktay Mahmuti, Sarı-Kırmızılı takımdan alnı açık bir şekilde ayrıldığını söyledi.

Anadolu Efes Basketbol Takımı’nın tecrübeli başantrenörü Oktay Mahmuti, Lacivert-Beyazlı ekipte iyi bir birliktelik oluşturarak, önemli başarılar elde etmeyi hedeflediklerini söyledi.

Mahmuti, antrenörlük kariyerine başladığı ve 2001-2007 yılları arasında başantrenör olarak önemli başarılar kazandığı Anadolu Efes’teki ikinci döneminde de aynı başarıları elde etmeyi hedefliyor.

Tecrübeli başantrenör, zaman içinde bir takım değişikliklere rağmen, Lacivert-Beyazlı kulüpteki belli başlı standartların yerinde olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:

”Anadolu Efes, basketbolda Türkiye’de gelenek sahibi olan tek kulüptür. Ben de bildiğim bir düzen içerisinde yoluma devam ediyorum. Beklenti anlamında Türkiye, her zaman uçları seven bir ülke. Oralarda olabilmek önemli. Hedef tabii ki her zaman zirve olacaktır. Ulaşıp, ulaşmayacağımı bilmiyorum. Yatırımlar önceden yapılmış ve yapılmaya devam ediliyor. Bunlar tabi önemli şeyler ama neticede bu oyun sahada oynanıyor ve takım oyunu. Hedefimiz bu takımı daha sinerjik bir hale getirip, en iyi başarıları elde edebilmek.”

”Galatasaray Medical Park’tan alnım açık bir şekilde gittim”

Beko Basketbol Ligi’nde son iki sezondur çalıştırdığı Galatasaray Medical Park’ta çok büyük başarılara imza atan Oktay Mahmuti, sarı-kırmızılı takımdan alnının akıyla ayrıldığını ifade etti.

Galatasaray Kulübü’nün geçen sezon tamamlanmadan sözleşmesini 2 2 yıllık uzattığı, ancak daha sonra sözleşmesini karşılıklı feshettiği Mahmuti, Galatasaray Medical Park’ta çok keyifli iki sezon geçirdiğini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

”Ayrılma sürecinde çok rencide edildiğim zaman bile konuşmadım, bu konu hakkında konuşmam. Galatasaray’da geçirdiğim iki sezonda bilgim, dürüstlüğüm ve heyecanım dahilinde verebildiğim her şeyi verdim. Herkes kendi doğruları dahilinde yoluna devam eder. Galatasaray taraftarları beni çok seviyorsa, çok saygı duyuyorsa, belki de onlara karşı şeffaflığımdan dolayıdır. Böyle kulüplerden ayrıldıktan sonra, sizin hakkınızda bir sürü şey söylendikten sonra, size hala destek vermeleri bence çok önemli bir şey. İnsanı çok mutlu eden bir durum.”

Galatasaray Medical Park’tan ayrılış nedeniyle ilgili çeşitli spekülasyonlar yapılan tecrübeli başantrenör sözlerini şöyle tamamladı:

”Ben Galatasaray Medical Park’tan alnım açık bir şekilde gittim. Bu da insan için en önemli başarılardan bir tanesidir. Önce kendine karşı temiz olacaksın. Ben alnım açık gittiğim için çok rahatım. İçim rahat. Ama diğer konularda üzüldüm. Artık bunun üstüne çok fazla bir şey konuşmak istemiyorum. Bunun üstüne belki söyleyebilecek çok fazla şeyim var ama ben o değilim. Onlar bende kalsın. Ben bunları paylaşmak istemiyorum” diye konuştu.

”THY Avrupa Ligi’nde zor bir gruptayız”

Oktay Mahmuti, THY Avrupa Ligi ilk turunda zor bir gurupta mücadele edeceklerini belirtti.

Avrupa Ligi C Grubu’nda Caja Laboral Vitoria, Cedevita Zagreb, EA7 Emporio Armani Milano, Olympiakos ve Zalgiris Kaunas ile mücadele edeceklerini hatırlatan Mahmuti, ”İlk 4 torbada gelen takımlar birbirleriyle denk takımlar. Ama son iki torbadan gelen takımlar yeniden yapılanmış takımlar. EA7 Emporio Armani Milano altıncı torbadan geliyor ama müthiş bir yatırımla geliyor. Cedevita Zagrep de aynı şekilde çok iyi bir kadro kurdu. Bunlar küçümsenecek kadrolar değil. Dolayısıyla çok zor bir grup olacaktır” ifadelerini kullandı.

”Her şeyi yabancı oyuncular üzerine kurmamak lazım”

Oktay Mahmuti, Avrupa’da yaşanan maddi kriz, Türk kulüplerinin son yıllarda yaptığı büyük yatırımlar ve büyüyen hedeflerle birlikte, üst düzey yabancı oyuncuların Türkiye’ye gelmeyi tercih ettiğini anlatarak, ”’Başarılı yabancı oyuncuların ligimize gelmesi olumlu, ama her şeyi bunların üzerine kurmamak lazım. Takımların temellerini Türk oyuncularla güçlendirmek lazım” dedi.

Tecrübeli başantrenör, Türk basketbolunda yerli oyuncuların söz sahibi olması gerektiğinin altını çizerek, şöyle konuştu:

”Yabancı oyuncular hangi takımda olursa olsun, gelip bir süre sonra gideceklerdir. Devamlılığı sağlayabilmek için Türk oyuncuların önemli söz sahibi olması lazım. Maalesef biz çok büyük bir Türk oyuncu altyapısıyla (A) takımlarda söz sahibi olamıyoruz. Bunu kabul etmemiz lazım. Yani bu düzenle artık her sene bazı oyuncuların (A) Milli Takım’ın kapısını çalma ihtimalini görmüyorum. Yabancı oyuncular, kulüpleri daha yukarılara taşıyıp, başarılara götürebilir ama sadece bugüne değil, uzun vadeye bakmamız lazım. Çok para verip de tırmanılan yerden iki sene sonra düşmenin bir anlamı yok. O yüzden altyapılarda doğru çalışmalar yapılarak, oyuncu yetiştirilmesi gerekiyor. Buradan gelecek oyuncularla birlikle yapılacak doğru yabancı transferleriyle ilerlemenin sürekliliği önemli. Bu yönde çalışmamız lazım.”

]]>
/mahmuti-herkes-kendi-dogrulari-dahilinde-yoluna-devam-eder/feed/ 0
Diamantidis Röportajı (Ntvspor) /diamantidis-roportaji-ntvspor/ /diamantidis-roportaji-ntvspor/#comments Tue, 08 May 2012 18:45:23 +0000 Ozan /?p=11873 Devamını Oku »]]>

Panathinaikos’un yıldız oyun kurucusu Dimitris Diamantidis, NTV Spor’dan Sine Büyüka ve İsmail Şenol’un sorularını yanıtladı. Olimpiakos’a karşı ekstra bir motivasyonla sahaya çıktığını dile getiren Diamantidis, zor maçları sevdiğini söyledi.

Panathinaikos kariyerin boyunca Zeljko Obradoviç ile birlikte çalıştın ve çok önemli başarıları yeşil formayla yaşadın. Obradoviç’le ilişkini anlatır mısın?
Baba-oğul gibiyiz. Obradoviç çok saygı duyduğum birisi. Dürüst bir insan. Profesyonel hayatımda onunla birlikte olduğum için çok mutluyum. Ayrıca insan olarak da çok iyi biridir. Daha önce ne kadar dürüst olduğunu söylemiştim. Bu çok önemli.

Koçun saha içinde verdiği tepkiler sizi nasıl etkiliyor? Saha dışında nasıl biri?

Dimitris Diamantidis (Panathinaikos)

Sonuçta Obradoviç antrenör, hepimizden daha iyi bilir. Eğer takım iyi oynamıyorsa ne yapması gerektiğini bizden daha iyi bilir. Bu yüzden bazen kızması normal. Saha dışında çok sakin biri. Normal bir insan, sakin.

Panathinaikos için özel olan 13 numarayı giyiyorsun. “13. Kapı” adlı taraftar grubunuzla aran nasıl? Taraftar için neler söyleyebilirsin?
13 numarayı giymemin sebebi taraftar grubu değil. Ancak taraftarımız bizim için çok önemli. Çünkü onlar için, onları tatmin etmek için oynuyoruz. Tabii ki kendimiz için de oynuyoruz ama her gün, her maçta taraftarımızın desteğine ihtiyacımız var. Daha çok enerji vermeliler. Şimdiye kadar her şey yolunda gitti çünkü şampiyonluklar kazandık ve onlar mutlu. İyi oynamadığımız zamanlarda da bizi desteklemeye geliyorlar. Bu da çok önemli.

Bu zor dönemlerde iki Yunanistan takımının Final Four’da olması senin için ne anlam ifade ediyor?
Yunan basketbolu için Final Four’a iki takımın çıkması çok güzel. Diğer taraftan biz CSKA Moskova’ya karşı, onlar Barcelona’ya karşı yarı finalde karşılaşacağız. Ancak dediğim gibi Yunanistan’dan iki takımın Final Four’da olması önemli. Yunan basketbolunun seviyesi hâlâ yüksek.

Olimpiakos derbisi Panathinaikos için farklı bir yere sahip. Peki sen Olimpiakos maçlarına farklı bir motivasyonla çıkıyor musun?
Olimpiakos’a karşı ekstra motivasyon tabii ki var. Yunanistan’da ve Arupa’da elinden şampiyonluk almak için uğraştığınız herhangi bir takıma karşı oynarken özel hissedersiniz. Olimpiakos-Panathinaikos maçları özel olur. Biz her zaman kazanmak istiyoruz ama her maçı kazanmanıza imkân yok. Yine de iyidir. Ben bu tip maçları oynamayı severim. Çok fazla insanın gelmesini seviyorum. Bazen tabii ki insanlar aşırı tepki gösteriyor ve çirkin olaylara imza atıyorlar. Ancak diğer taraftan her şey çok iyi. Bu takım için oynadığımdan dolayı mutluyum.

reklam

Kariyerinde iki kez Final Four’un en değerli oyuncusu seçildin. İstanbul’da üçüncü ödülü alabilecek misin?
Ben takımım için sahada en iyisini verip şampiyon olmaya çalışırım. Bu benim için en önemlisi. Tek düşüncem bu. MVP ödülünü kazanmayı düşünmüyorum. Eğer şampiyon olur ve kupayı kazanırsak, benim için en önemlisi budur.

Eski takım arkadaşın İbrahim Kutluay için neler söyleyeceksin?
İbo burada, Yunanistan’da birkaç yıl oynadı. Bir yıl onun takım arkadaşıydım. Harika bir insan. Onunla burada güzel vakit geçirdik. İstanbul’da Fenerbahçe maçında onu gördüm. Çok iyi bir insan ve onun için mutluyum.

Birçok kez İstanbul’a gelme fırsatını buldun. İstanbul için neler düşünüyorsun?
İstanbul’u tabii ki seviyorum. Orada olacağımız için mutluyum. İyi maçlar izlemeyi bekliyorum. Umarım insanlar maçlara gelip iyi vakit geçirirler.

Peki senin için doğduğun şehir Kastoria mı, çalıştığın yer Atina mı, yoksa şampiyonluk kazanma ihtimalin olan İstanbul mu?
Kesinlikle Kastoria. Orada yaşamak hepsinden güzel.

 

Bu röportaj Ntvspor tarafından yapılmıştır.

]]>
/diamantidis-roportaji-ntvspor/feed/ 0
Obradovic Röportajı (Ntvspor) /obradovic-roportaji/ /obradovic-roportaji/#comments Tue, 08 May 2012 18:40:57 +0000 Ozan /?p=11869 Devamını Oku »]]>  

 

2011’de Final Four Barcelona’daydı ve ev sahibi takım THY Euroleague’in en büyük şampiyonluk adayı olarak görülüyordu. Siz de ev sahibi avantajına sahip olmamanıza rağmen onları elemeyi başardınız. O seride neler yaşandı?

Bu sezon durum biraz daha farklı. Geçen yıl herkes şampiyonluğu tekrarlayacağını düşünecek kadar büyük favori görüyordu Barcelona’yı. O atmosferde İspanya’ya ilk maçı oynamaya gittik. Oyuncularıma bunun hem çok büyük bir hedef, hem de iyi basketbol oynayabilmek için çok büyük bir fırsat olduğunu söyledim. “Barcelona’yı yenmek için bir fırsatımız var mı, görelim” dedim. İlk maçı bir-iki sayıyla kaybettikten sonra, tam hatırlayamadım, oyuncularıma soyunma odasında “Şimdi Barcelona’yı normal bir basketbol maçında yenme fırsatımız olduğunu şimdi anladınız herhalde” dedim. Bunu anladılar. İkinci maç da çok zordu. OAKA’ya 1-1 yaparak geldik. Benim işim oyuncularımı sakinleştirmekti. “Barcelona’yı bir kez yendik diye hiçbir şey olmadı. Aynısını burada tekrarlamalıyız.” dedim. İki maçta da 20 binden fazla taraftar vardı. Çok zor iki maç yaşadık çünkü Barcelona çok iyi bir takım. Ancak sonunda Final Four’a kalan takım biz olduk. Herkes için sürprizdi, bizim için değil…

Barcelona serisinde kütüphanenin tozlu raflarından “box-and-one” savunmasını ortaya çıkarıp, herkesi şaşırtmıştınız. Yine sezon boyunca yan yana kullanmayı tercih etmediğiniz Diamantidis-Calathes ikilisiyle sonuca gitmiştiniz. Acaba CSKA için hazırladığınız bir sürpriz var mı?

İnsanlar bu tip şeylerin üzerinde çok duruyor. Box-and-one savunmasını maçın bazı kısımlarında kullandık ama maç hazırlığı çok daha ciddi bir iştir. Şimdi birçok insan bana “Koç, bu Final Four için sakladığınız farklı bir numara var mı? Belki yeni bir oyun?” diye soruyor. Herkese cevabım aynı: “Bir koçun ve yardımcılarının işi bir oyun yapmaktan çok daha ciddidir.” Tabii ki biz her şey için hazırlıklı olmalıyız. Beklentilerimizi iyi ayarlamanın yanı sıra, maç içinde olup bitenleri de iyi takip etmeliyiz. Bazen yaptığınız hazırlıklar, o maç için en doğru yöntem değildir. Bu yüzden maç içinde stratejimizi değiştirmeye hazırlıklı olmalıyız. Biz maçlara böyle çalışıyoruz. Sadece Panathinaikos da değil, inanıyorum ki Avrupa’da her takım aynı şekilde yaklaşıyor. Göreceğiz. Final Four’da bizi bu sezon iki kez yenen bir takımla oynayacağız. Bu da CSKA’ya karşı başarmak istiyorsak daha iyi bir seviyede olmamız gerektiğinin bir göstergesi.

Oyun sisteminizde “spacing” (saha yerleşimi) ne kadar önemli?

Spacing çok önemli. Benim için sihirli kelime diyebiliriz. Sahaya iyi yerleştiğinizde hücumda her şey çok daha kolaylaşıyor. Bu da idmanlarda ve maçlarda çok üzerinde durduğumuz bir şey. Saha içi yerleşimine çok değer veriyoruz ve bizim için çok önemli bir konu.

Maccabi Tel-Aviv ile geçen sezon final oynamıştınız, bu sezon da çeyrek finalde karşılaştınız. Tabii ki kadrolar çok farklı ancak geçen yıldan bu yana nelerin değiştiğini anlatır mısınız?
Final tek maçtır. Maccabi’yle bu sezon bir playoff serisi oynadık. Basketbolu seven herkes bu serinin izlenmesi gereken bir seri olduğunu söyledi. Öncelikle Maccabi ve Panathinaikos’tan bahsedersek, Avrupa’nın iki tarihi takımını görüyoruz. Tabii beşinci maçı da oynamamız herkesin bu maça odaklanmasına sebep oldu. İyi maçlar izledik. Çok sert maçlardı. Maccabi çok iyi bir takım. Böyle bir seride Final Four’a kimin kalacağını çok ufak ayrıntılar karar verir. Bence sadece Yunanistan’daki birinci maçı kolay kazandık. Diğer maçlar çok zordu ve bir-iki pozisyon farkı yarattı.

Dimitris Diamantidis (Panathinaikos)


Bize Dimitris Diamantidis’i anlatır mısınız?

Diamantidis hakkında insanların bilmediği ne söyleyebilirim ki? Bence Diamantidis şu anda Avrupa’nın en iyi oyuncusu. Buraya sekiz yıl önce geldi ve her sene daha iyi oynamaya başladı. Şurası çok açık ki bu seviyede devam etmeye aç. Antrenör olarak bildiğim bir şey var, çalıştığım tüm büyük oyuncular takımla birlikte hareket ettikleri için iyi basketbolculardı. Bireysel idman da çok önemli. Diamantidis izin günlerinde bile her sabah salona gelir. Şut atar, dribling yapar… O bu takımın gerçek lideri. Herkes onun kaptanlığını kabul etti. Benim işimi de kolaylaştırıyor. Diamantidis gibi bir oyuncunuz varsa tüm fikirlerinizi sahaya yansıtabiliyorsunuz. Diamantidis dürüst ve çok iyi bir insan. Takım arkadaşları için öneminin farkında. Her zaman takım arkadaşlarını düşünür. Kulüpteki herkesi düşünür. Bu Diamantidis. O tabii ki çok özel bir oyuncu, ancak özel de bir insan.

Yunanistan ekonomik yönden zor bir dönem geçiriyor, buna karşın iki takımın birden Final Four’a kalması ülkede nasıl karşılandı?
Olimpiakos ve Panathinaikos taraftarı için de Final Four’a kalmak büyük bir coşkuya sebep oldu. Özellikle burada oynadığımız beşinci maç… Burasının rekorunu kırdık. Geçen sene de böyle anlar yaşamıştık. Efes’e karşı oynadığımız TOP 16 maçı da böyleydi. 20 binden fazla taraftar vardı. Yine geçen sene Barcelona maçları, önceki sezon oynadığımız Siena maçları… Fakat Maccabi maçı inanılmazdı. Salona girdim, burada olduğum 13 sene boyunca hiç böyle bir şey görmemiştim. İnsanların çok mutlu olduğunu gördüm. Yunanistan gibi zor günler geçiren bir ülke için önemli.

Duşan Ivkoviç’le çok iyi dost olduğunuzu biliyoruz. Biraz ondan bahseder misiniz?
Ivkoviç’le iyi arkadaştan çok daha fazlasıyız. Öncelikle Ivkoviç benim çok saygı duyduğum bir insan. O benim ağabeyim gibi. Aile ilişkimiz de var. O benim oğlumu, eşi de benim kızımı vaftiz etti. Bizim için ve Olimpiakos için geçen bu kadar zorlu bir yaz döneminden sonra bir şekilde genç oyuncularla iyi basketbol oynamanın bir yolunu buldular ve Final Four’a kaldılar. Bence bu onlar için büyük bir sonuç. Tabii ki yaz döneminde yaşananları düşünürsek bizim için de öyle. Çünkü takımın sahibi Yannakapoulos ailesi kalmaya karar verdi ve Avrupa’nın diğer takımları kadar normal bir bütçeyle yola devam etmenin bir yolunu buldu. Bazı oyuncularımız değişti, Olimpiakos’un da. Sonuçta Final Four’dayız. Çok mutluyum. Dostum Ivkoviç için de, takımım için de çok mutluyum.

Yardımcınız Dimitris Itoudis ile sıra dışı bir ilişkiniz var. Onun kariyerinizdeki yeri nedir?
Ivkoviç için ağabeyim dediysem, Itoudis de benim küçük kardeşim. Tıpkı Ivkoviç’le yaşadığım gibi bir ilişkim var. 13 yıldır birlikteyiz. Onu birlikte çalışmadan birkaç yıl önce biliyordum. Her gün birlikteyiz. Bazen Noel gibi durumlarda ufak tatillerimiz olduğunda ona “Lütfen, üç-dört gün seni göremeyeceğim için çok mutluyum, lütfen benimle konuşma, sakın arama.” diye şaka yapıyorum. Tabii ki Itoudis çok saygı duyduğum birisi. O bana çok yardımcı olur. Her maçtan ve idmandan önce tüm fikirlerimizi konuşuruz. Birlikte çalışmaya başladığımız ilk gün ona “Her konuda benle aynı fikirde olan bir yardımcı antrenör istemiyorum. Senin fikirlerini duymak istiyorum.” dedim. İşte bu yüzden maç içinde siz bazen bizi kavga ediyormuşuz gibi görüyorsunuz. Hayır, bu kavga değil. Bu bizim takım için en iyisini yapmak adına çizdiğimiz yol. Şimdi Itoudis iyi bir baş antrenör olmaya hazır. Eğer böyle bir karar verirse ona yardım etmekten mutluluk duyacağımı biliyor. O ve ailesi her saniye yanında olacağımı biliyor.

Maç içinde bazen çok sinirli olduğunuzu görüyoruz. Saha dışında da böyle biri misiniz gerçekten?
Bana bazen sinirli dediğiniz için teşekkür ederim. Ben her zaman sinirli olduğumu düşünüyorum ama, sağolun. Ben çok farklı bir insanım. Maç kasetlerini izlerken bazen kendimi tanıyamıyorum. Bu benim işim. İşimi çok seviyorum. Saha dışındaysa bambaşka bir insanım. Ben insanlarla birlikte olmayı seven birisiyim. Ancak bu benim işimi yapış şeklim. Kendimi değiştiremem. Evet, rengim ve her şey. Ben buyum. Böyle olmaya devam ettiğim sürece antrenörlük yapacakmışım gibi hissediyorum. Eğer oraya geçer ve hiç tepki göstermeden oturursam bu kimse için iyi değildir. Başta takımım için.

Panathinaikos’un “13. Kapı” adlı taraftar grubu Avrupa’da özel bir yere sahip. Sizin başarınızda Panathinaikos taraftarının öneminden bahseder misiniz?
Bizim işimiz taraftar olmadan herkesin anlayabileceği bir iş haline geliyor. Yani taraftar ile bizim bağımız çok önemli. Her zaman söylüyorum, aldığımız tüm kupalar bu insanlar sayesinde oldu. Taraftarımız olmadan motivasyonumuz olamaz. Oyuncular için de dolu tribünler önünde oynamak farklı. Seyircilerin onları desteklemek ve yardım etmek için orada olduğunu bilmeleri başka bir etki yaratıyor. Takım ve taraftar arasındaki bu ilişki çok önemli. Özellikle “Gate 13” adlı taraftar grubuyla. Birçok maçta takıma savaşması için özel güç veriyorlar.

Daha önce Real Madrid’i Avrupa şampiyonu yaptınız. Şimdi Panathinaikos’tasınız. Real Madrid-Barcelona ve Panathinaikos-Olimpiakos derbilerine bizzat tanık oldunuz. Bu iki derbiyi kıyaslar mısınız?
Derbi için farklı kelimesini kullanmak daha doğru olur. Real ve Barcelona iki farklı bir şehrin takımları. Panathinaikos-Olimpiakos daha çok Fenerbahçe-Galatasaray derbisine daha çok benziyor diyebilirim. Büyük bir derbi. Bunca yıl kendi öncelikle kendi taraftarımıza “Bizi destekleyin, Olimpiakos’a karşı bir şey yapmayın” dedim. Muhtemelen bir kez daha final oynayacağız. Her maçtan önce insanları sakinleştirmeye çalışıyoruz. Bunun sadece bir basketbol maçı olduğunu, yalnızca spor olduğunu söylüyoruz. Bazen bu ortamı sağlamak pek mümkün olmadı. Umarım bu sene her şey normale döner. Sadece Panathinaikos-Olimpiakos değil, dünyanın her yerindeki tüm maçlar sporseverlerin birlikte eğlenmesi için yapılıyor. Bunu unutmayalım.

Kariyerinizde bir de Türk basketbolcuyla çalıştınız, İbrahim Kutluay. Biraz ondan bahseder misiniz?
İbo’nun buraya ilk geldiği zamanı hatırlayın. AEK’te oynamak için buradaydı. O zamanlar Türkiye’den Yunanistan’a gelmek çok normal bir durum değildi. Ancak insanlar kısa süre içinde ona sevgi gösterdiler. AEK taraftarı da onun nasıl bir insan ve oyuncu olduğunu anladı. Ben de onu transfer ettiğim ve bizim için oynadığı için mutluyum. Birlikte Bologna’da şampiyonluk yaşadık. Bizim için çok önemli bir oyuncuydu. Basketbolu bilen herkes İbo’nun nasıl bir basketbolcu olduğunu biliyor. Ancak insan olarak özel birisi. Arkadaşlığımız devam ettiği için çok mutluyum ve ona en iyi dileklerimi sunuyorum. Ona da benim ve Panathinaikos için yaptığı her şey adına bir kez daha teşekkür ediyorum.

Baklavayı çok sevdiğinizi biliyoruz. Türkiye ve özellikle Final Four oynayacağınız İstanbul şehriyle aranız nasıl?
Sadece baklavayı değil, birçok Türk yemeğini çok seviyorum. Özel yemekler. Çok yememek için kendimi koruyorum. Bu yaşta kendinizi korumaslısınız. İstanbul benim için çok önemli bir şehir. 20 yıl önce, 1992 yılında Partizan’la ilk Final Four’umu orada oynadım. Partizan’la şampiyon oldum. İlk antrenörlük yılımdı, ilk kez Final Four’a kaldım ve şampiyon oldum. Benim için çok özel bir şehir. Neredeyse her yıl geliyoruz İstanbul’a. Güzel bir şehir. Tüm arkadaşlarım İstanbul’u çok seviyor. Ben de İstanbul’da olmayı çok seviyorum çünkü birçok arkadaşım var. İstanbul’da vakit geçirmekten keyif alıyorum.

Bu röportaj Ntvspor tarafından yapılmıştır.

 

 

]]>
/obradovic-roportaji/feed/ 0